Büyük Yangın Fıkrası
Nasrettin Hocanın karnı pek açıkmış. Sofradaki çorbaya kaşığını daldırıp hemen ağzına almış, yutmuş. Fakat çorba çok sıcakmış. Ağzı, boğazı müthiş bir surette yanan Hoca, hemen sokağa fırlamış, bağırıp kaçmaya başlamış.
- Savulun dostlar, karnımda yangın var.
fıkraoku.com ekledi,
Hocanın Körüğü Fıkrası
Nasreddin Hocanın ateş yakması gerekmektedir. Belli ki hanımı da yemek yapma hazırlığındadır. Hoca, duvarda asılı olan körüğü alır ve ateşi körüklemeye başlar, işini bitirdikten sonra da körüğün ağzını iyice bağlayarak yerine asar. Bütün bu olanlara bir anlam veremeyen Hoca'nın hanımı:
- Yahu Hoca Efendi! Bu körüğün ağzını niçin bağlıyorsun?
Hoca bu, lafın altında mı kalır:
- Yahu hatun! Bunu bilmeyecek ne var? Eğer körüğün ağzını tıkamasam içerisindeki hava uçup gidecektir. Biliyorsun ben savurganlığı sevmem.
fıkraoku.com ekledi,
Nasrettin Nerede? Fıkrası
Bir gün Nasrettin Hoca göl gördü ve oraya gitti ama uzun süre geri dönmedi.
Nasrettin Hocanın hanımı çok endişelendi.
Nasrettin Hoca gelince sordu
- Neredeydin Hoca? Hoca da;
- Uyku almaya çalışıyordum, dedi.
fatma ekledi,
Rüyada Gözlük Fıkrası
Nasrettin hoca bir gece uyuyormuş ve aniden uyanmış.
Dönüp karısına:
-Karı uyan gözlüğümü bulamıyorum demiş.
Karısı da uykulu bir halde demiş ki:
- Hoca uyurken gözlüğü ne yapacaksın?
Hoca gözlüğü bulmuş ve gözüne takarken karısına:
- Rüyamı daha iyi göreceğim demiş.
Neval YARAŞ ekledi,
Gözlüğüm Nerede Fıkrası
Nasrettin Hoca bir gece aniden uyanır:
"Hanım çabuk kalk gözlüğüm nerede?" diye sorar.
Hanımı uykulu uykulu:
"Hoca gece yarısı niçin gözlük arıyorsun?" der.
Hoca: "Ne demek niçin, tabiki daha iyi rüya görmek için" der.
fıkracı ekledi,
Dediğim Doğruymuş Fıkrası
Nasrettin Hoca bir gün öğle uykusundayken dışarıda oynayan çocukların gürültüsünden rahatsız olur ve bu sesten kurtulmak için çocukların yanına gidip şöyle der:
-Köyün öteki ucunda bir evde düğün varmış, kapıyı çakan herkese helva, lokum dağıtıyorlarmış.
Bunu duyan çocuklar koşa koşa uzaklaşmışlar. Aradan bir süre geçmesine rağmen gelmemişler.
Çocukların dönmediğini fark eden Hoca kendi kendine:
-Bende gitsem iyi olacak, meğer dediğim doğruymuş, der.
Hümeyra BAŞ ekledi,
Ekmek ve Kar Fıkrası
Kahvede bir masa sohbetinde yeni yemekler bulma fikri ortaya atıldı. Hoca bunu sonuna kadar dikkatlice dinledi ve gayri ihtiyari:
- Ben de bir defa kar ile ekmek yemeğini hazırlamıştım, ama o benim bile hoşuma gitmedi, demiş.
fıkraoku.com ekledi,
Sultanın Daveti Fıkrası
Anadolu Selçuklu Sultanı, Nasreddin Hocanın şaka yapmayı ve kendisine şaka yapılmasını sevdiğini bildiği için, Hocaya şaka yapmaya karar vermiş. Nasreddin Hoca için bir ziyafet hazırlatıp Hocayı Konya’ya davet etmiş. Hoca da Sultanı kırmayıp davetini kabul etmiş.
Nasreddin Hoca Konya’ya geldiğinde, kendisini Sultanın vezirlerden birisi karşılamış. Önce şehri gezip önemli yerlerini görmüşler. Akşam olunca da Sultanın sofrasına oturmuşlar. Sofraya ilk önce çorba gelmiş. Anadolu Selçuklu Sultanı çorbadan bir kaşık almış ve hizmetkarlara bağırmış :
─ Bu ne biçim çorba, tuzu yok bunun, kaldırın bunu çabuk!
Hoca çorbanın tadına bile bakamadan çorbalar kaldırılmış sofradan. Hemen ardından kuzu çevirme gelmiş sofraya. Anadolu Selçuklu Sultanı kuzu çevirmenin tadına bakar bakmaz hizmetkarlara bağırmış:
─ Bu ne biçim kuzu çevirme, doğru dürüst pişirilmemiş, kaldırın bunu çabuk! Nerede o aşçıbaşı, böyle yemek mi yapılır ?
Hoca kuzu çevirmeden bir lokma alamadan o da kaldırılmış sofradan. Hemen ardından hizmetkarlar pilav getiriyorlarmış. Bakmış Nasreddin Hoca her yemeğe bir bahane bulunup gönderiliyor, bu gidişle aç kalacak, hemen hizmetkarların elindeki pilav tabaklarından birini kapmış. Hizmetkarlar diğer pilavları daha sofraya yerleştirmeden, koymuş önüne pilavı, hızla kaşıklamaya başlamış. Bunu gören Anadolu Selçuklu Sultanı gülerek Hocaya sormuş:
─ Aman Hoca efendi ne yapıyorsun?
─ Pilavın sofraya getirilmesini niye beklemedin?
Nasreddin Hoca cevap vermiş:
─ Sultanım, aşçıbaşı sizin olsun, bari pilavı bağışlayın.
semih ekledi,
Yahudi Komşunun Altınları Fıkrası
Bir zamanlar Nasrettin Hoca'nın epey bir paraya ihtiyacı olmuş. Ne yapsa etse de ihtiyacı olan parayı tamamlayamamış. Başlamış gece gündüz evinde yüksek sesle dua etmeye:
- Ya Rabbim! Bana yüz altın ver! Doksan dokuz olursa asla kabul etmem!..
Onun durmadan böyle dua ettiğini duyan zengin Yahudi komşusu, alay etmek için Nasrettin Hoca'nın geçeceği yola 99 altın bırakarak, bir köşeye gizlenmiş. Biraz sonra Nasrettin Hoca gelmiş, yerdeki altınları görmüş, toplamış, tek tek saymış 99 altın. Nasrettin Hoca altınları cebine atıp, şükretmiş:
- Allah'ım, dualarımı kabul ettiğin için sana şükürler olsun. 99 altını veren 1 altını da verir!
Köşeden bizim hocayı gözetleyen Yahudi atılmış:
- Dur Hoca, ne yapıyorsun? Altınlar benim!..
Hoca da içinden "Demek benimle alay etmek için yoluma altın dökersin ha!.. Ben seni bir süründüreyim de gör!.." diye gülmüş kendi kendine. Yahudi'yi sinir etmek için demiş ki:
- Bak komşu, bu altınlar senin değil!.. Ben yüce Rabbime yalvardım; bu altınları da bana o verdi.
Yahudi başlamış ağlamaya:
-Altınlarım gitti!.. Altınlarım gitti!..
Nasrettin Hoca da Yahudi'nin hâline gülmeye başlamış. Yahudi de yapışmış hocanın yakasına:
- Kadıya gidelim!..
Hoca da gönülsüz gönülsüz cevap vermiş:
-Kadıya gitmesine gidelim de, benim sırtımdaki kürkümle, başımdaki börküm eski.
Yahudi bakmış başka çare yok; sırtındaki kürkünü, başındaki börkünü çıkarıp hocaya vermiş. Hoca kürkü sırtına, börkü başına geçirdikten sonra sormuş:
- Bu kürkle, bu börkle insan yaya yürür mü?
Yahudi çaresiz "Yeter ki Nasrettin Hoca benimle kadıya gelsin." diye atını da vermiş, düşmüşler yola, gelmişler kadıya. Yahudi şikâyet etmiş:
-Nasrettin Hoca 99 altınımı aldı, geri vermiyor!..
Kadı, soran gözlerle Nasrettin Hoca'ya bakmış. Hoca da kendini savunmuş:
-Yalan kadı efendi, bu arkadaşta biraz delilik vardır, biraz sonra sırtımdaki kürke, başımdaki börke dahi sahip çıkacaktır!..
Kadı, Yahudi'ye dönüp sormuş:
-Öyle mi?
Yahudi telaşla atılmış:
-Kürk de benim, börk de benim!..
Ağlayan Yahudi'ye bakıp, içinden kıs kıs gülen Nasrettin Hoca yine söz almış:
-Gördünüz mü kadı efendi? Nerdeyse altımdaki ata da sahip çıkacak!..
İyice telâşlanan Yahudi bağırmış:
-At da benim!..
Kadı da Yahudi'ye bağırmış:
-Haddini bil efendi!..
Sinirlenen kadı, Yahudi'yi kovmuş. Nasrettin Hoca, Yahudi'yi kırk gün yalvartmış, kırk gün sonra da sormuş:
- Akıllandın mı?
Yahudi de ağlayarak cevap vermiş:
- Akıllandım.
Hoca da Yahudi'den aldığı her şeyi geri vermiş.
Kader ekledi,
Suyunun Suyu Fıkrası
Yakın köylerden birinde oturan ve Nasreddin Hocanın arkadaşı olan bir adam, Nasreddin Hocayı ziyaret eder. Adam gelirken yanında, Hocaya hediye olarak bir tavuk getirir. Hoca da konuğunu güzel bir şekilde ağırlar. Getirdiği tavuğu pişittirip pilav ile birlikte ikram eder.
Birkaç gün sonra hiç tanımadığı bir adam Nasreddin Hocayı ziyarete eder. Hoca adamı tanımasa da buyur eder.
Adam Hocaya:
─ Hoca efendi, ben geçenlerde tavuk getiren adamın komşusuyum.
─ Aynı köyden geldim.
Deyince Nasreddin Hoca, hediye edilen tavuğun suyuyla güzel bir çorba hazırlatır ve adama ikram eder.
Çorbalarını içerlerken Hoca adama şöyle der :
─ Afiyet olsun.
─ Bizim hanım bu çorbayı senin köylünün getirdiği tavuğun suyu ile pişirdi.
Aradan yine birkaç gün geçtikten sonra, aynı köyden Hocanın hiç tanımadığı iki adam birden gelir Nasreddin Hocanın ziyaretine.
Adamlar Hocaya :
─ Hoca efendi, biz geçenlerde tavuk getiren adamın komşularıyız.
─ Aynı köyden geldik.
Demesinler mi? Bu duruma çok sinirlenen Hoca hiç bozuntuya vermeden önlerine bir tas sıcak su koyar.
Sıcak suyu gören adamlar şaşkınlıkla Hocaya sorarlar :
─ Bu ne şimdi Hoca efendi?!
Nasreddin Hoca gayet sakin bir şekilde cevap verir:
─ Sizin köylünüzün getirdiği tavuğu pişirip kendisine ikram ettik.
─ Birkaç gün sonra da bize misafir gelen başka bir köylünüze o tavuğun suyuyla çorba pişirdik.
─ Size de tavuğun suyunun suyu kaldı.
─ İçin afiyetle.
fıkraoku.com ekledi,