Kavga eden iki arkadaştan birisi diğerine; "Sen beş para etmez adamın birisin," deyince, diğeri alaycı bir gülümseme ile; "Öyleyse ispat et de görelim." dedi. Hemen bir taksi çağıran adam, taksiciye; "Söyle bakalım!" dedi. "Beni Yenişehir'e kaça götürürsün?"
Taksici; "Yirmi lira" dedi. Adam; "Peki arkadaşımla birlikte kaça olur?"
Taksici; "Değişmez." diye cevap verince; "Gördün mü?" dedi adam. "Seni hesaba bile katmıyor. Şimdi anladın mı, beş para etmediğini?"
Dilenci el açmış dileniyor, hem de dua ediyor.
Bektaşi on para vermiş;
- Duanı istemem, demiş.
Dilenci şaşırmış:
- Niye duamı istemiyorsun?
- Ulan senin duan beş para etseydi, kendini kurtarır, dilenmezdin!
Adamın biri lüks bir erkek kuaförüne gitmiş. Bir taraftan saçları kesilirken diğer taraftan da sarışın güzel gibi bir bayan tarafından manikürü yapılıyormuş. Tabi sarışın güzel adamın hemen dikkatini çekmiş ve bayana;
- Bu gece benimle yemeğe çıkar mısın? Demiş. Sarışın bayan, adama bakarak;
- Üzgünüm beyefendi ama ben evliyim, demiş. Adam sırıtarak;
- Boş versene güzelim kim takar kocanı, telefon et bu gece işim çıktı gelemeyeceğim dersin olur biter, demiş. Bu sefer sarışın sırıtarak;
- İstersen sen söyle, şu anda seni tıraş ediyor.
Genel Müdür, öğle arasında yeni atandığı kurumun lokalinde fıkra anlatıyor; çevresindekiler de kahkahalarla gülüyordu.
Anlatılanlara kayıtsız kalan birini fark eder ve sorar:
- Sen neden gülmüyorsun, anlamadın mı espriyi?
Aldığı cevap:
- Ben sizin kurumunuzda çalışmıyorum.
Kumkapı balıkçılarından biri bağırıyor:
-Canlı balık,canlı balıııııııık...
Yaşlı bir teyze yaklaşıp soruyor:
- Evladım balıklar taze mi?
Balıkçı:
- Canlı balık, canlı balık...
Yaşlı teyze tekrar soruyor:
- Evladım balıklar taze mi?
Balıkçı:
- Teyze, canlı diyoruz ya işte!..
deyince teyze şöyle diyor:
- A evladım, ben de canlıyım ama taze miyim?
Kurban Bayramına yakın Temel ile Fadime kurbanlık almaya gitmişler. Gezmişler gezmişler kurbanlık bulamamışlar. Temel yorgunluktan:
- Yeter kurbanın olayım Fadime yeter, demiş. Fadime dayanamayıp:
- Üzgünüm ama bu yıl öküz kesmeyeceğim, demiş.
Bir Bektaşi, eşeğine odun yükleyip şehre gelirken karşıdan tüccar kılıklı iki adam karşılarına çıktı. "Su zındıkla alay edelim!" diye Bektaşi’ye yanaşıp selam verince Bektaşi de durur, merkebi de.
Tüccarlar işaretle:
- Bu eşeğin ne düşünüyor?
- Odun taşımaktan yorgun düştü de, artık kasabada ticaret yapmayı düşünüyor!
Bektaşi'nin biri her gün kasabada "Her şey Allah'tan, Her şey Allah'tan" diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi'ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi'nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce;
- Öyle ne bakıyorsun baba erenler demiş, hani her şey Allah'tandı.
- Tabii demiş Bektaşi, her şey Allah'tan da ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum."
- Hoca Efendi, bir zahmet aşağı gelir misin? demiş. Nasrettin Hoca, önemli bir durum olabileceğini düşünerek işi bırakmış ve aşağıya inmiş. Telaşla kapıyı açınca perişan kılıklı birisiyle karşılaşmış.
- Bir şey mi var? Ne istiyorsun? diye sormuş. Adam:
- Dilenciyim. Allah rızası için bir sadaka verin, demiş. Hocanın fena halde canı sıkılmış. Ama, "Oldu olacak bu adamı yukarıya çağırayım." demiş kendi kendine. Bozuntuya vermeden:
- Yukarıya gelir misin? demiş.
Hoca önde, dilenci arkada, merdivenleri tırmanıp damın üstüne çıkmışlar. İkisi de nefes nefese oldukları bir sırada, Hoca dilenciye dönerek:
- Allah versin, demiş.
Dilencinin keyfi kaçmış, bu duruma çok öfkelenmiş tabii.
- Madem sadaka vermeyecektin, beni buraya kadar niçin çıkardın be Hoca? Bu sözü taa aşağıda söyleyemez miydin? diye söylenmiş.
Hoca, laf altında kalır mı? Taşı hemen gediğine koymuş.
- Sen beni aşağıya neden indirdin? Ben yukarıda iken, sadakanı isteyemez miydin? demiş.