Evvel zaman içinde iki şair ve edip ahbap Mehmet Celâl ile Faik Esad, Beylerbeyi'nde bir dostun iftar davetine icabet için yola koyulup karşıya geçiyorlar; fakat vakti iyi hesap edememişlerdir ve iftara daha saatler vardır. Bunun üzerine iki ahbap,
- Camiye gidelim, vaaz dinleriz, vakit geçer, fikriyle Beylerbeyi Camii'ne girip bir tarafa ilişiyorlar. Vaiz kürsüye çıkmış cehennemden bahsetmekte, diliyle etrafa yıldırımlar savurup şimşekler çaktırmakta, “zebâniler, alevler, katran kuyuları” dedikçe cemaat dehşetle tir tir titremektedir. Bizimkiler vaizin tehditlerine pek kulak asmamaktadır ama ahalinin çoğu kapıldığı haşyetle hüngür hüngür ağlıyor.
Ağlayanlardan biri, gözyaşlarını silerek Faik Esad'ın sırtına dokunuyor, kısık sesle,
- Siz vaizi dinlemiyor musunuz? diye soruyor. “Dinlenmez olur mu, dinliyoruz elbet” diye cevap veriyor bizimki, “Peki ne dediğini anlıyor
musunuz?” “Anlıyoruz elbette, niçin soruyorsun peki?”
Adam hayretle devam ediyor,
- Yahu bizim ağlamaktan ciğerimiz sökülüyor, gözümüz dışarıya uğruyor sizde ise hiçbir elem işareti yoktur, nasıl oluyor bu?
Şair cevap veriyor:
- Efendim biz bu mahalleden değiliz, yabancıyız, misafirliğe geldik de!
Adamın biri bir gün teravih namazına gitmiş. Hoca teravih namazını çok hızlı kıldırıyormuş. Hoca selam verice adam aceleyle hocanın kulağına eğilmiş.
- Hocam, bir defa süphane rabbiyel ala zor diyorum, demiş. Adamın yanındaki kişi bunu işitince:
- Dostum haline şükret ben onu bile diyemiyorum, demiş.
Bir gün bir adam üzgün üzgün geziyormuş. Hoca o adamı görmüş; "Hayırdır komşu bi şey mi oldu?" demiş. Adam; "Ah! Sorma hocam başıma geleni geçen gün bi arkadaşımın istemeden günahını aldım" demiş. Hoca buna şaşırmış adama; "Ee ne güzel adamın günahını almışsın adamın günahları azalmış işte" demiş.
Eski Ramazanların birinde birisi Ramazan sofrasına davet edilmiş. Ömründe hiç görmediği yemeklerden bir yemiş bir yemiş. Yerinden kalkamayacak hale gelmiş. Adamı bir küfeye koyup bir hamalın sırtına vermişler:
- Bunu şu adresteki evine götür çok yedi yürüyemiyor, demişler.
Yolda giderken bir cenaze görmüşler. Küfedeki sormuş:
- Vah zavallı neden ölmüş acaba?
- Ziyafette fazla yedi kalbi dayanamadı öldü, demişler.
Küfedeki adam iç geçirmiş:
-Yedin mi rahmetli gibi yiyeceksin bizimki nefis köreltmek, demiş.