fıkraoku.com

ANA SAYFA > Osmanlı Fıkraları > Pazardaki Keklik

Pazardaki Keklik Fıkrası

Padişah Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafetle Kuşlar Çarşısı'nı geziyormuş. Avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar. Bir ara padişahın gözü kekliklere ilişir.
Bir grup kekliğin üzerindeki etikette, "Tane işi satış fiyatı 1 altın" yazıyor. Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 300 altın.
Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılır. Satıcıya sorar:
- Hayırdır, bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?
Satıcı cevaplar:
- Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor. Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar. Padişah:
- Al sana 500 altın, satın alıyorum, der. Parayı verir ve hemen oracıkta aldığı kekliğin kafasını keser.
Adam şaşırıp;
- Ne yaptınız, en maharetli kekliğin kafasını koparttınız, yazık değil mi? diye şaşkınlıkla bakar. Padişah gürler ve şöyle der:
- Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir. Bunun akıbeti er ya da geç ancak budur.

 

ekledi, 1030 kez okundu.

Fıkrayı Paylaşın:
tweet facebook

Osmanlı Fıkraları

Sonraki Fıkra:
Hiçlik

Önceki Fıkra:
Küfürbaz Adam

Hoşunuza giden fıkraları bizimle paylaşın...

Fıkra Başlığı

Fıkra

Ekleyen:

Benzer Fıkraları Okuyun

Eşek Eğitmeni

Efendim, bir zamanlar bir padişahın çok sevdiği bir eşeği varmış. Padişah eşeğini öylesine çok severmiş ki; bu eşeğin, cahil kalmasına bir türlü rıza gösteremezmiş. Sonunda eşeğine kim okuma yazma öğretirse, onu servete boğacağını ilan etmiş. Fakat eğer bu konuda gönüllü olanlar, eşeğe okuma yazma öğretemezlerse, boyunlarını vurduracağını eklemekten de geri kalmamış.
Bu işe birtakım hevesliler çıkmış; fakat eşek bu, okuma yazma öğrenir mi? fıkraoku.com Tabii sonunda, bu heveslilerin kelleleri gitmiş.
Derken bir gün, gerçekten ülkenin en fukara adamlarından biri, padişahın huzuruna çıkmış ve eşeğe okuma yazma öğretebileceğini söylemiş.
- Fakat padişahım, insanların okuma yazma öğrenmeleri bile yıllar sürüyor. Sizin eşeğin okuma yazma öğrenmesi için, en az 10 yıl gerekir. Eğer ben 10 yılda eşeğinize okuma yazma öğretemezsem, boynumun vurulmasına razıyım, demiş.

Teklif padişahın hoşuna gitmiş;
- Git, karını al da gel, size sarayımda bir daire vereceğim ve eşeğimi de oraya getirteceğim. Derslere hemen başlayın, demiş.

Adamcağız sevinçle evine gitmiş ve;
- Toparlan Hanım, saraya gidiyoruz, demiş.
- Neden gidiyoruz? diye sorunca kadıncağız, padişahla olan konuşmasını anlatmış.
Kadın;
- Efendi sen delirdin mi? Baksana kaç kişi bu uğurda canından oldu. Eşek okuma yazma öğrenebilir mi? demiş.
Adam gülmüş ve demiş ki;
- Hanım! Yaşadığımız sefaleti görüyorsun. Ne ocak yanıyor, ne tencere kaynıyor. Sarayda ekmek elden su gölden yaşayacağız. Önümüzde 10 yıl var. Bu 10 yıl içinde, ya eşek ölür, ya padişah ölür, ya da ben ölürüm. Hadi lâfı bırak da toparlan, saraya gidiyoruz...

 

fıkraoku.com ekledi, fıkra 1363 kez okundu.

Osmanlı Fıkraları

Beni Mahcup Etme

Osmanlı dönemini paşalarından birinin sadık bir adamı efendisi için çalışırken başını belaya sokar. Zaptiyeler onu yakalayıp kadı efendinin karşısına çıkarılar. Gidiş idama doğru. Zavallı:

- Ee nedir ne oluyor, diye sordukça;
- Hiç telaşlanma, derler.
- Paşa ne yapar eder seni kurtarır, derler.

Gariban ümitle bekleye dursun paşa hiç oralı değildir.

İhtimal adamı kurtarırken kadı ile bozuşmaktan korkmaktadır. Son celse yapılır ve karar idamdır. Zaptiyeler adamı iki kolundan tutmuş götürürlerken gariban kapıdan paşayı görür, son bir ümitle ona doğru hamle yapar. Neredeyse kurtar beni paşam diye haykıracaktır. Paşa bu ihtimalden korkarak, zaptiyelerin kolundaki garibanın yalvaran gözlerine bakarak yalnızca onun duyabileceği bir ses tonuyla
- Bir can için beni mahcup etme evladım, diye fısıldar.

 

Ömeroğlu ekledi, fıkra 1250 kez okundu.

Osmanlı Fıkraları

Çal Çoban Çal

Yıldırım Bâyezid Han, Timur’un Sivas şehrini harap ettiğini ve oğlu Şehzade Ertuğrul'un da şehit düştüğü haberini alınca çok müteessir olmuş ve bir sabah Uludağ eteklerinde, gamını dağıtmaya çalışırken, koyun güden bir çobanın hazin hazin kaval çaldığını görmüş.
Çobanın bu hâline gıpta eden Sultan, çobana:
- Çal çoban, çal, ne derdin var ki? Sivas gibi kalen mi yıkıldı, Ertuğrul gibi şehzaden mi şehit edildi?” diyerek hüznünü ifade etmiş.

Çamlıca Basım Yayın

 

fıkraoku.com ekledi, fıkra 1100 kez okundu.

Osmanlı Fıkraları