Temel İstanbul'a gittiğinde konaklamak için bir otele yerleşir. Otelin tuvaletleri o kadar temizdir ki tuvalete sıçmaya kıyamaz. İhtiyacını bir poşete yapıp atmak için bir yer arar.
Tam o saatlerde hırsızlık olayı olmuş ve 1 kilo altın çalınmıştır. Polisler Temel'i elinde poşet içinde sarı bir şeyle görünce hemen yakalarlar. Poşetin içine bakmadan tartarlar. Poşet tam 750 gram gelir. Bunun 250 gramını ne yaptın deyip bir güzel döverler. Sonra poşetin içindeki altın olmadığı anlaşılır ve temeli serbest bırakırlar.
Temel bu olaydan sonra köye geri döner. Köy ahalisi Temel'e sorar:
- İstanbul nasıl bizde gidelim mi? Temel ise:
- Siz siz olun da İstanbul'a gitmeyin. İstanbul'da 1 kilo sıçmayanın ağzına sıçıyorlar!
Temel araba sürerken kırmızı ışıkta geçmiş. Tabii bunu gören polis Temel'i durdurmuş. Polis:
– Ehliyet ve ruhsat beyefendi!
Temel:
– Verdunuzda mi isteysunuz...
Temel, kahveden çıkınca kapının önünde bir saatlik bir gecikme için park cezası yazan trafik polisiyle burun buruna gelmiş;
- Yazma şu cezayı memur bey!
Polis onu hiç umursamadan cezayı yazmaya devam edince;
- İşgüzarsın!
Polis Temel'e şöyle bir bakıp;
- Aşınmış lastikler.
Bunun için ikinci bir ceza makbuzunu yazmaya başlamış.
Temel, ne kadar ceza yazarsa yazsın, ona vız geleceğini söyleyince polis ilk iki ceza makbuzunu arabanın sileceği altına sıkıştırıp üçüncü makbuza başlamış.
Bu sürtüşme 20 dakika kadar sürmüş, polis ceza üzerine ceza yazmış.
Temel hiç oralı olmamış.
Yürümüş, karşı kaldırımda park ettiği arabasına binip, sürmüş gitmiş.