fıkraoku.com

ANA SAYFA > Osmanlı Fıkraları > Islahat Tanzimat Meşrutiyet

Islahat Tanzimat Meşrutiyet Fıkrası

Mevlana'nın Mesnevisinden nakledilen bir fıkraya göre; fakir ve ihtiyar bir adamın dedesinden kalma çok eski bir evi varmış. Adam, her sabah işine gitmeden önce, bu harap evin etrafını dolaşıp, nerede bir çatlak varsa, onları sıvarmış. Hemen çamur karıp, dökülen sıvayı sıvar, ortaya çıkan çatlağı kapatırmış. Sonra da:
- Ey!.. Benim dedem, babam yadigarı harap evim. Biliyorum, sen bir gün yıkılacaksın. Yıkılacaksın amma, ne olur yıkılacağın günü bana
haber ver de, altından çoluğumu çocuğumu, ailemi, kabımı kacağımı alayım. Ondan sonra yıkılırsan yıkıl.
Deyip işine gidermiş. fıkraoku.com

Ertesi gün ve sonraki günler, bu hal günlerce ve aylarca devam ettikten sonra bir gün fakir ihtiyar, akşamüzeri evine dönerken bir de ne görsün. Harap evi yıkılmış. Ailesi altında kalıp ölmüşler. Adam bir taşın üzerine oturup başlamış ağlayıp sızlanmaya:
- Ey!.. Benim harap evim, ben sana her sabah tembih ettiğim halde, neden bana yıkılacağını haber vermedin, der demez, ev dile gelip
konuşmuş:
- Ey!... Benim ihtiyar sahibim. Bana darılma. Suçu benim üzerime atma. Ben her sabah, sana yıkılacağımı haber vermek için ağzımı açtım. Fakat sen benim açılan ağzımı bir kürek çamurla kapadın. Beni söyletmedin, konuşturmadın ki, demiş.
Bunun gibi Osmanlı'da yıkılacaktı. Fakat o yıkılacağını bize haber vermek için ağzını açtığı zaman, onun açılan ağzını, her türlü derde deva sanarak; ıslahatlarla, Tanzimat’la, meşrutiyetlerle kapatıyor ve onu konuşturmuyorduk.

 

ekledi, 266 kez okundu.

Fıkrayı Paylaşın:
tweet facebook

Osmanlı Fıkraları

Sonraki Fıkra:
Elektrik Kesintisi

Önceki Fıkra:
Rüzgârla Gelen Hoca

Hoşunuza giden fıkraları bizimle paylaşın...

Fıkra Başlığı

Fıkra

Ekleyen:

Benzer Fıkraları Okuyun

Eşek Eğitmeni

Efendim, bir zamanlar bir padişahın çok sevdiği bir eşeği varmış. Padişah eşeğini öylesine çok severmiş ki; bu eşeğin, cahil kalmasına bir türlü rıza gösteremezmiş. Sonunda eşeğine kim okuma yazma öğretirse, onu servete boğacağını ilan etmiş. Fakat eğer bu konuda gönüllü olanlar, eşeğe okuma yazma öğretemezlerse, boyunlarını vurduracağını eklemekten de geri kalmamış.
Bu işe birtakım hevesliler çıkmış; fakat eşek bu, okuma yazma öğrenir mi? fıkraoku.com Tabii sonunda, bu heveslilerin kelleleri gitmiş.
Derken bir gün, gerçekten ülkenin en fukara adamlarından biri, padişahın huzuruna çıkmış ve eşeğe okuma yazma öğretebileceğini söylemiş.
- Fakat padişahım, insanların okuma yazma öğrenmeleri bile yıllar sürüyor. Sizin eşeğin okuma yazma öğrenmesi için, en az 10 yıl gerekir. Eğer ben 10 yılda eşeğinize okuma yazma öğretemezsem, boynumun vurulmasına razıyım, demiş.

Teklif padişahın hoşuna gitmiş;
- Git, karını al da gel, size sarayımda bir daire vereceğim ve eşeğimi de oraya getirteceğim. Derslere hemen başlayın, demiş.

Adamcağız sevinçle evine gitmiş ve;
- Toparlan Hanım, saraya gidiyoruz, demiş.
- Neden gidiyoruz? diye sorunca kadıncağız, padişahla olan konuşmasını anlatmış.
Kadın;
- Efendi sen delirdin mi? Baksana kaç kişi bu uğurda canından oldu. Eşek okuma yazma öğrenebilir mi? demiş.
Adam gülmüş ve demiş ki;
- Hanım! Yaşadığımız sefaleti görüyorsun. Ne ocak yanıyor, ne tencere kaynıyor. Sarayda ekmek elden su gölden yaşayacağız. Önümüzde 10 yıl var. Bu 10 yıl içinde, ya eşek ölür, ya padişah ölür, ya da ben ölürüm. Hadi lâfı bırak da toparlan, saraya gidiyoruz...

 

fıkraoku.com ekledi, fıkra 1368 kez okundu.

Osmanlı Fıkraları

Beni Mahcup Etme

Osmanlı dönemini paşalarından birinin sadık bir adamı efendisi için çalışırken başını belaya sokar. Zaptiyeler onu yakalayıp kadı efendinin karşısına çıkarılar. Gidiş idama doğru. Zavallı:

- Ee nedir ne oluyor, diye sordukça;
- Hiç telaşlanma, derler.
- Paşa ne yapar eder seni kurtarır, derler.

Gariban ümitle bekleye dursun paşa hiç oralı değildir.

İhtimal adamı kurtarırken kadı ile bozuşmaktan korkmaktadır. Son celse yapılır ve karar idamdır. Zaptiyeler adamı iki kolundan tutmuş götürürlerken gariban kapıdan paşayı görür, son bir ümitle ona doğru hamle yapar. Neredeyse kurtar beni paşam diye haykıracaktır. Paşa bu ihtimalden korkarak, zaptiyelerin kolundaki garibanın yalvaran gözlerine bakarak yalnızca onun duyabileceği bir ses tonuyla
- Bir can için beni mahcup etme evladım, diye fısıldar.

 

Ömeroğlu ekledi, fıkra 1254 kez okundu.

Osmanlı Fıkraları

Çal Çoban Çal

Yıldırım Bâyezid Han, Timur’un Sivas şehrini harap ettiğini ve oğlu Şehzade Ertuğrul'un da şehit düştüğü haberini alınca çok müteessir olmuş ve bir sabah Uludağ eteklerinde, gamını dağıtmaya çalışırken, koyun güden bir çobanın hazin hazin kaval çaldığını görmüş.
Çobanın bu hâline gıpta eden Sultan, çobana:
- Çal çoban, çal, ne derdin var ki? Sivas gibi kalen mi yıkıldı, Ertuğrul gibi şehzaden mi şehit edildi?” diyerek hüznünü ifade etmiş.

Çamlıca Basım Yayın

 

fıkraoku.com ekledi, fıkra 1108 kez okundu.

Osmanlı Fıkraları