Bektaşi'nin biri her gün kasabada "Her şey Allah'tan, Her şey Allah'tan" diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi'ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi'nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce;
- Öyle ne bakıyorsun baba erenler demiş, hani her şey Allah'tandı.
- Tabii demiş Bektaşi, her şey Allah'tan da ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum.
Sohbet ortamında "Ramazan ayı, dileklerin kabul olduğu aydır. Allah'tan ne istersen verilir" demişler. Bektaşi'nin biri de bunu duymuş. Çoktan beri veremediği borcunu ödemek için camiye giderek namaz kılıp, duaya başlamış.
- Yarabbi, evine ilk defa geldiğim gündür, ben bunlar gibi günde beş defa gelip seni rahatsız etmem. Borcumu verecek kadar para ihsan eyle. Bir daha da gelmem.
Oruç tutan Bektaşinin biri çok fena susamış. Vakit geçirmek için kırda giderken bakmış gürül gürül akan bir çeşme. Adeta kendinden geçmiş bir halde ağzını dayayıp yudum yudum içmeye başlamış. Bu sırada oradan geçen biri görüp:
- Aman erenler ne yaptın? Oruç gitti, diye seslenmiş.
Bektaşi, ağzının iki yanından süzülen sular bağrına doğru inerken cevap vermiş:
- Oruç gitti, ama fakire de can geldi!
Bektaşilerden biri, içkinin yasak olduğu devirde, bir şişe şarap almış. Cübbesinin altına saklamış, yolda giderken padişah rast gelmiş:
- Nedir o cübbenin altındaki? diye sormuş. Bektaşî de:
- Abdest suyu sultanım, demiş. Padişah:
- Çıkar bakalım, şarap olmasın! deyince, Bektaşi:
- Padişah hürmetine şarap ol yâ mübarek, diyerek şişeyi çıkarır. Padişah bakar ki şarap.
- Şimdi de su yap bakalım, der. Bektaşî:
- Ben bu kadarını yaptım. Padişahın gücü büyüktür. Ötesini de siz yapınız sultanım, der.