Osmanlı zamanında yağmur kıtlığı varmış. Hoca, Bektaşi ve cemaat yağmur duasına çıkmışlar herkes tarlaları dolaşırken Bektaşi kendi tarlasını dua ederken elleriyle göstermiş ve sonra yağmur yağmış öyle yağmış ki herkes tarlasına bakmaya gitmiş. Tarlalara vardıklarında herkesin tarlası iyiymiş fakat Bektaşi'nin tarlasını sel basmış ve Bektaşi şaşırmış ve ellerini havaya kaldırarak;
- Allah'ım suç sende değil sana bu tarlayı gösteren bende, demiş.
Bektaşi'ye sormuşlar.
- Dünya öküzün boynuzlarının üstünde duruyormuş, ne diyorsun bu işe?
- Valla onu bilmem ama buna inanan öküzlerin olduğunu biliyorum, demiş.
Dilencinin biri el açmış dileniyor, hem de dua ediyormuş.
Bektaşi yirmi lira vermiş;
- Duanı istemem, demiş.
Dilenci şaşkınlıkla sormuş:
- Niye duamı istemiyorsun ki?
- Yahu senin duan kabul olsaydı, kendini kurtarır da dilenmezdin!
Ramazan ayında Bektaşi'nin birini ağzında erikle görmüşler.
- Bu ne hal efendim! İftara daha çok var, demişler. Bektaşi de;
- Ben bunu ağzıma koydum ki iftara kadar yumuşasın sonra yiyeceğim, demiş.