Kayseri'ye bir banka müfettişi gelmiş, zamanının en iyi oteli olan
Zümrüt Palasta yatmış. Sabah teftiş edeceği bankaya gitmeden önce kapıdaki boyacı çocuğa ayakkabılarını boyatmaya karar vermiş. Bir taraftan da çocukla muhabbete başlamışlar:
- Siz eşeği boyar da satarmışsınız, doğru mu?
- Doğru.
- Nasıl oluyor bu?
Çocuk elindeki fırçaları çaprazlama çalımla ayakkabılar üzerinde sallarken
ahan da boyuyoh ya! İşte böyle...
Yahudi'nin biri, pazara, topal eşeği satmak için götürür, fakat alıcıyı kandırmak için eşeğin tırnağına çivi çakar, eşeğe bir Kayserili müşteri çıkar. Kayserili ayaktaki çiviyi görür, içinden "çiviyi çıkarırım düzelir" diye düşünür, eşeği alır.
Yahudi ertesi gün sağda solda övünür.
- Siz Kayserililer akıllıyız diye övünürsünüz, çiviyi çaktım anadan doğma sakat eşeği sattım der.
Duyanlar bunu Kayseriliye anlatırlar.
Kayserili elini dizine vurur:
- Tüh yahu, verdiğim para sahte olmasaydı bayağı kazıklanmıştım.