Kavga eden iki arkadaştan birisi diğerine; "Sen beş para etmez adamın birisin," deyince, diğeri alaycı bir gülümseme ile; "Öyleyse ispat et de görelim." dedi. Hemen bir taksi çağıran adam, taksiciye; "Söyle bakalım!" dedi. "Beni Yenişehir'e kaça götürürsün?"
Taksici; "Yirmi lira" dedi. Adam; "Peki arkadaşımla birlikte kaça olur?"
Taksici; "Değişmez." diye cevap verince; "Gördün mü?" dedi adam. "Seni hesaba bile katmıyor. Şimdi anladın mı, beş para etmediğini?"
Padişah ile vezir tartışmaya başlamış. Padişah vezire:
- En büyük ve en güçlü olan benim. Sen benim emrimdesin! demiş. Vezir de;
- Hayır ben büyüğüm. Ordunun başında ben savaşıyorum, sen sadece mühür basıyorsun, diye itiraz etmiş. Tartışma uzayınca padişahla vezir, bir çobanın yanına gitmişler ve konuya hemen girmemek için çobana sormuşlar:
- Senin koyunun mu büyük, ineğin mi?
Çoban şaşırmış şaşırmasına da, soranlar da padişahla vezir.
- İneğim, demiş.
- Keçin mi büyük, öküzün mü? Çoban;
- Öküzüm tabii, deyince, asıl soruyu yöneltmişler çobana:
- Söyle bakalım, padişahın mı büyük, vezirin mi?
Çoban hiç düşünmeden yanıt vermiş:
- Vallahi ben bu hayvanları tanımıyorum!
Herkes tarafından bilinen bir şeyh köye misafir olarak gelir.
Köylüler buyur ederler, köylülerle birlikte odaya geçerler.
Cemaat, şeyh ne keramet gösterecek diye ağzının içine bakarken, şeyh arada bir irkilir gibi yaparak "Hoşt" diyordu.
Köylüler bunun bir keramet olduğunu anladılar ama ne kerameti olduğunu anlayamadılar, merakla sordular:
- Muhterem şeyh hazretleri, o arada hoşt dediğiniz nedir?
Köylüyü etkilediğini gören şeyh;
- Bir köpek Kabe'nin duvarına işeyecek gibi niyetleniyor, onu görüyorum tabii ki, hoşt diye kovalıyorum...
Köylülerin şeyhe inancı daha da artar, kendilerine çeki düzen verirler. fıkraoku.com
Olanları kapının eşiğinden dinleyen evin hanım ağası sofrayı hazırlatır.
Herkesin önüne üstünde et olan pilav gelir. Şeyhin tabağında da sadece pilav vardır.
Şeyh bir süre etsiz tabağa baktıktan sonra, kapıda beliren Hanım Ağa'ya;
- Benim tabağımda niye et yok, bunun bir sebebi var mıdır ey hatun? Diye Sordu.
Hanım Ağa şeyhe yaklaştı, elindeki kepçeyle tabaktaki pilavı araladı. Onun etlerini pilavın altına koymuştu.
Pilavın altında etlerin gözükmesiyle elindeki kepçeyi şeyhin kafasına indirdi ve şöyle dedi;
- Ulan! Tabağındaki eti göremedin de, Kabe'deki iti mi gördün deyyus...
Her istediğinin yapılmasına alışmış zengin bir kadın, ünlü bir ressama giderek portresini yaptırmak istemiş. İsteklerini de şöyle özetlemiş:
— Hem çok güzel olsun, hem de bana iyi benzesin.
Ressam kadını dikkatlice inceledikten sonra şöyle söylemiş:
— Hanımefendi, ikisinden birini seçmek zorundasınız.