Meşrebin Padişaha karşı olan davranışlarını gören şeyhülislam, Meşrebe:
- Tövbe et, divane, kâfir! der.
- Bir soruma cevap verir misiniz? Diye sorar Meşreb.
- Sor ama cahillik edip, hakaret etme! Der şeyhülislam.
- Allah'ın, insanları yaratırken alınlarına işleyecekleri günah ve
sevaplarını yazdığı doğru mu?
- Doğru.
- Benim alnımda kâfir mi yoksa mümin mi yazıyor?
- Buna ilmi bilinmezlik denir. Onu Allah'tan başkası bilemez.
- O zaman neden "tövbe et, kâfir oldun!" diyorsun, diye cevap
verir, Meşreb.
Bektaşi'ye sormuşlar.
- Dünya öküzün boynuzlarının üstünde duruyormuş, ne diyorsun bu işe?
- Valla onu bilmem ama buna inanan öküzlerin olduğunu biliyorum, demiş.
Dilencinin biri el açmış dileniyor, hem de dua ediyormuş.
Bektaşi yirmi lira vermiş;
- Duanı istemem, demiş.
Dilenci şaşkınlıkla sormuş:
- Niye duamı istemiyorsun ki?
- Yahu senin duan kabul olsaydı, kendini kurtarır da dilenmezdin!
Ramazan ayında Bektaşi'nin birini ağzında erikle görmüşler.
- Bu ne hal efendim! İftara daha çok var, demişler. Bektaşi de;
- Ben bunu ağzıma koydum ki iftara kadar yumuşasın sonra yiyeceğim, demiş.